Din ve terör
Hafız Musayev
(Bakü/Azerbaycan)
Dini terör örgütleri şiddet uygulamasının Tanrı tarafından belirlendiğini düşünürler. Bu durumda saldırdıkları objeler ister coğrafi ister etnik ve sosyal bakımdan tam şekilde belli değildir. Böylece bu tür kişiler yerel ve ayrıca evrensel düzeyde bile hemen temel değişikliği sağlamaya çalışırlar.
Dini terörcülük küçük kültler ve dini toplantılara mahsustur. Bu terör örgütü diğer terör örgütlerine rağmen daha geniş yayılmıştır. XX. yy’ın 90’lı yıllarının ortalarında en meşhur 56 örgütün yarısı dini motiflerle ilgili olduklarını beyan etmişlerdir.
- Usame ben Ladin’in El Kaide örgütü
- Müslüman sunilerinin Hemas grubu
- Livan Şiilerinin Hezbollah grubu
- Radikal Yahudi örgütü Meera Kahan, Amrika’nın bazı Ku Klux Klan Halk Drujinaları
- Japon Aum Senrike tarikatı
- Vahabbitler
- Sudan’da Milli İslam Cephesi- MİC
- Yemen’de El-İslah- Eİ ve bazı bu gibi terör örgütlerini örnek gösterebiliriz.
Yukarıda yazılı dini ağırlıklı terör örgütleri ta eski zamanlardan bu yana eski sosyal-politik kişiler, aydınlar ve ayrıca ünlü din adamları tarafından yürütülmektedir. Sudan Milli İslam Cephesi başkanı Şeyh Hasan Turabi, Hartum Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş, Sarbon’da doktora tezini savunmuştur. O, İslam tutuculuğu düşüncesinin kurucusu sayılır. 1995 yılından itibaren İslam cihadı başkanı, Gazza’da İslam Üniversitesi’nden mezun olmuş, İngiltere’de yüksek eğitim almış, ABD’de tez savunması yapmı Abdulla Şallah’tır.
İslam’a itaatte bulunan bir grup Müslüman’ın terörcü niteliklerini karakterize ederken onların temel kaynaklarının genellikle Seudiyye Arabistanı, Sudan, İran, Pakistan, Afganistan’ın sosyal-dini örgütleridir. Son yıllar (son 25 yılda) en fanatik ve aktif terörcüler onlardır.
Bununla ilgili olarak aşağıdaki konulara aydınlık getirmek gerekir: İslam terörcü örgütlerinin oluşmasına neden olanlar. Acaba söz konusu örgütleri dünyadaki siyasi olaylar ne derece etkilemiştir. İslami tutuculuk nedir ve terörcülükle ilgili genel özellikleri? Araştırmacıların bazıları bu iki kavramı özdeşleştirmekle çok büyük hata yapmış olurlar. Bu kişilerin amacı ya bilerekten ve planlı bir şekilde davranarak dinler arasında çatışma yaratmak ya da İslam’ın hakiki mahiyetini ve İslami değerleri bilmediklerinden dolayı böyle bir yanlışa yol vermişlerdir. İslam bayrağı altında terörcülük mahiyetini kavramak için başlıcası İslam tutuculuğu öğrenmek ve araştırmak gerekiyor.
Tutuculuk kavramı ilk kez ABD’de Evangelist Kilisesi’nin (çoğu Kalvanistler, Baptistler ve Presterianlar’dan oluşan) ortodoksal temsilcilerinin oluşturdukları bazı Hıristiyan gruplarını nitelendirmek için uygulanmıştır. Daha sonraları İslam, Yahudizm ve diğer tarikatların araştırılması zamanı Batılı araştırmacılar söz konusu terimden yararlanmışlar. Günümüzde bu terim dünyanın dört tarafından, ister Kuzey-Batı Merkezi Asya, Güney Amerika ve Orta Doğu, ABD, Avrupa hudutlarından faaliyette bulunan İslam, Yahudizm, Protestan, Katolik, Prosalf, İndus, Budist ve diğer tarikatlara mahsus politik-dini eylem ve örgütlerin teorik ve pratik aktiveliliğinin açıklanması konusunda kullanılır. İşin giderek büyümesi, devletleri ve milletleri bu sürece çekmek tutuculuğun sadece büyük etken olması değil ayrıca politikanın da sübjektif olması anlamına gelir.
Aslında tutuculuk politik radikallik ve ekstremizmle aynı anlama gelmez ve direk terörcülük nedeniyle ilgili değildir.
AMAÇ İSLAMIN TEMİZLENMESİ!
Fanatik terörcüler ilk önce İslam’ın temizlenmesi konusunda düşünürler. Bu örgütlerin Batı’ya, ilk önce Amerika’ya karşı duydukları nefret ve adavetin temeli dini özellikli değil, sadece sivil-kültürel, psikolojik ve jeopolitik özelliğe sahiptir.
Fanatiklik terimi Latince ‘Fanum’ kelimesinden gelmektedir, anlamı mukaddes yer demektir. Günümüzde bu kelime baştan çıkartılmış, divane anlamında kullanılır. Bu konuda din tarihçileri ve teologlar sık sık yazarlar. Fanatizmin topluma ne kadar tehlikeli bir tezahür olduğunu göstermek için bir örnek verelim. Hitler ‘Mein Kampf’ eserinde fanatizmi Alman faşizm eyleminin ayrılmaz terkibi gibi görüyor. Ona göre kitleni seferber etmek için eksik beyanlar ve eylemler yeterli değil, amacına doğru yorulmadan, fanatik şekilde yürümek gerekiyor.
Fanatizm her zaman dini özellikli değildir ve bunu birçok çağdaş olaylar onaylıyor. 1980 yılında Orta Doğu’da bombayla canına kasteden ilk kişi Müslüman değil, Kübar ailelerden olan bir Hıristiyan olmuştur. 1990 yıllarında canına kıymış gibi bilinen Tamil Pelengleri (Aslanları) aslında hiçbir dini faaliyette bulunmamıştır. Aslında, dinin yanı sıra fanatizmin kaynağı ırkçılık da olabilir.
Fanatizmin dini kaynağı mevcuttur. Din kaynağına daha çok Hıristiyanlık tarihinde rast gelinir. Salip yürüyüşleri (XI-XII. yy’da Batı Hıristiyanlarının Doğu’ya yürüyüşü) buna örnek sayılabilir. Papa Urban ve diğer kilise adamları nutuklarında Hıristiyan dindarlarını mukaddes toprakları kirleyen ve yok eden Sarasinler’den (Sarasinler; Orta çağlarda Batılıların Afrika Müslümanlarına verdikleri ad) kurtarmak için yürüyüşe teşvik ediyorlar. Bununla ilgili bilgilerde |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder